Önceki gün 28 Şubat Postmodern Darbesi’nin yıl dönümüydü. Allah milletimizi bir daha darbelerle ve afetlerle karşılaştırmasın inşallah. Son 3 haftadır yaşadığımız durumu anlamlandırmaya çalışırken postmodern sıfatının uygunluğu dikkatimi çekti. Esasında modern sonrası anlamına gelen postmodern, modern olandan farklı gerçekleşen bir durumu ifade etmek için kullanılır. Örneğin 28 Şubat’a postmodern denmesinin sebebi daha önceki 1960 ve 1980 darbelerinden farklı olarak silahlı kuvvetlerin doğrudan sahaya inmek yerine medya, sivil toplum kuruluşları vb. aygıtları kullanarak hükümeti istifaya zorlamış olmasıdır. Son yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerde önceki afet tecrübemizden oldukça farklı gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Boyutu kapsamında sıkça karşılaştırıldığı 1999 depremlerinden farkı sadece büyüklüğü ve yıkıcılığı değil toplumsal algılanışı oldu. Her ne kadar 1999’u bizzat yaşamış kişilere oldukça tanıdık gelse de bu depremde gözler önüne serilen görüntüler ülke geneline çok daha hızlı ve filtresiz yayılarak toplum zihninde yıkıcı bir hal aldı.
Bugün yaşadıklarımızın 1999’dan en belirgin farkı kimi zaman bir nimete kimi zamansa zararlı bir silaha dönüşen sosyal medyanın varlığıydı. Özellikle ilk günlerde enkaz altında kalmış kişilerin çekip paylaştığı görüntüler şok halinin hızla toplumun geneline yayılmasını sağladı. Bu durum afete dönük yardım kampanyalarını hızlandırdığı gibi filtresiz bir şekilde her yaştan insanın bu görüntülere maruz kalması toplumsal bir korkuyu da tetikledi. Depremi yaşamayan küçücük çocuklarda bile bir deprem fobisinin temelleri atıldı ki bunun toplumsal karşılıkları ile henüz yüzleşebildiğimiz kanaatinde değilim. Ayrıca 1999’da belirli sorumlulukları olan yerleşik medya aracılığı ile iletilen yıkım görüntüleri bu sorumlulukları üstlenmek istemeyen sosyal medya organlarınca olduğu gibi kontrolsüz bir şekilde topluma servis edildi. Sokaklarda ya da hastane bahçesinde bir battaniyeye sarılı halde bekleyen ve ya enkazlarda şişmiş ve parçalanmış haldeki cansız bedenlerin görüntüleri özellikle daha önce böyle bir afetle karşılaşmamış zihinlerde afetin yıkıcılığı kadar hayatın gerçekliğine dair sorgulamaları tetikleyerek toplumun normal hayatına dönüşünü öteledi. Aslında bütün dünyada benzer büyüklükteki afetlerden sonra gerçekleşmesi beklenen ufak çaplı yağma olaylarının ve yağmacılara verilen tepkilerin yayılımı toplumsal ahlakımızı ve hukuka yaklaşımımızı sorgulamamıza neden oldu olmasına ama bunu sorgulayabileceğimiz daha faydalı tartışmaları gölgede bırakarak.
Aynı şekilde internet gazeteciliğinin ve bağımsız gazetecilerin gelişmiş olması belki depremden çok sonra yapılması gereken tartışmaları depremin sıcak günlerine taşıdı. Bu durumun bir açıdan sorunlarla çabucak yüzleşme açısından faydalı gibi görünse de gerçekte sakin bir kafayla yapıldığında oldukça faydalı olabilecek tartışmaların depresif ve tepkisel bir zamanda yapılıp unutulmasına yol açabileceğini akıldan çıkarmamakta fayda var. Elbette depremlerle ilgili toplumca konuşup anlaşmamız gereken birçok husus var. Örneğin sivil toplum kuruluşlarının yapısı, kabiliyet ve yeterliliklerini tartışacağız uzun uzun. STK’ların ticari faaliyetlere girişmesi ya da devletle ilişkileri tepkimizi çekiyor ama sivil toplumda kapasite artışını nasıl gerçekleştirebileceğimize dair alternatif bir modeli ortaya koyan da yok maalesef. Arama kurtarmanın, yardım faaliyetlerinin, koordinasyonun, telekomünikasyonun önemi yine önceki depremlere kıyasla çok daha fazla gündeme geldi. Bütün bunları düşündüğümüzde başlıktaki postmodern afet tanımlaması daha iyi yerine oturuyor.
Hasılı birçok anlamda farklıydı bu deprem. Farkını, yaşattıklarını ve yaşatacaklarını çok sonra belki günlük siyasetin sesi seçimle kesildikten sonra daha iyi kavrayacağız. O zamana kadar yaşadıklarımızı unutmamaya, bir fobiyi ya da depresyonu körüklemeden depreme dair düşüncelerimizi canlı tutmaya ihtiyacımız var. Yazının başında belirttiğimiz gibi bir daha böyle bir afetle karşılaşmamayı temenni ediyoruz fakat olur da karşılaşırsak diye tedbiri bugünlerden almamız gerektiğini; birey, toplum ve devlet bazında yapmamız gerekenler olduğunu anlamışızdır diye umut ediyorum.