Maya Uygarlığı, evreni şimdiki standartların bile dışında bir algı ile görebilen, yorumlayan ve ciddiye alan; hatta yanında bonus olarak gelecek hakkında nesillere bilgi aktarmış medeni uygarlıklardan biridir. İspanya’nın sponsorluğu ile sindirilmeden önceki dönemde astronomi, matematik, mimari ve birçok dalda uygar ve ileriyi görebildiğini ispat etmiş bu toplum, istilacı kent-devletlerinin yarattığı siyasi kargaşalar ve yanlarında getirdikleri-dayattıkları sözde uygarlık yüzünden, günümüzde torunları olmasına rağmen evren hakkındaki bilgeliğini iletme hakkını maalesef zamanla kaybetmiştir. İnsanlığı gelecek için uyararak bizlere el sallamış bu uygarlık, “Allah sonunuzu hayretsin kardeşim” edasıyla başımıza gelecek olan felaketlerin sinyalini sözünün eri bir esnaf gibi tam tarihi ile vermiştir.
Bu tarihte, X Gezegeni olarak tanımlanan Marduk’un Jüpiter ile Mars arasından geçerek getireceği felaketlerin sebep olacağı olaylar bilim adamları tarafından konuşuluyor ve biliniyor olsa da, birçoğuna göre Mayalar tamamen “sonun başlangıcı”nı yorumlamış ve 2012 yılının felaketler zincirinin ilk halkası olacağını gözümüze sokmuşlardır.
İnsan evladı işte. Kendilerini çok daha üstün ve zeki gördüğünden midir nedir bilemem ama 2012 kehanetlerini her kafadan çıkan ses ile farklı yorumlayıp, kıyametin bir anda geleceği, sonumuza bir göktaşının sebep olacağı gafletine düşenler hatırı sayılı bir sayıdadır. Hatta kimileri de Dünya’nın sonunu Şirince'den izlemenin ayrıcalık olduğunu kabul etmişlerdir. Bu felaket endişesini etkinliğe dönüştüren sevgili arkadaşlar sadece güzel yürekli Şirince esnafına yarar sağlamıştır.
Günü geldiğinde istediğimiz felakete ulaşamadığımız için “Tüh ya! Oysa ki felaket izleyecektik” üzüntüsü ile içimize dönüp, kendi felaketlerimizi yaratıp, birbirimizi daha çok katletmeye devam ettik.
Huyları kurusun, b*k atmayı adet edinmiş bir birey olma özelliğini büyüme çağından itibaren nefes alır gibi içine içine çeken oksijen israfı, empati yoksunu zat-ı muhteremler, kehanet fos çıktı diyerek Mayalar’a bile, yakın zamanda kimi hanelere felaket olan Çiftlikbank’ın Tosuncuğu gibi, muamele yapmaktan kendilerini alıkoyamadılar. Hâl bu ki benim fosforu eksik kardeşim, Dünya’nın, dolaylı yoldan kendisinin başına gelenlerin, kendisi gibi düşünebilen en düşüncesiz canlı türü olan insanın bizzat sebep olduğunu-olacağını kabûl etmeyerek ya da görmezden gelerek yaşamını sürdürmeye devam etmektedir.
İşte bu yüzden yüzyıllardır eğitimin önemini kavramayı reddeden, yokmuş gibi davranan; çok bilmenin getireceği zorluklara karşı endişeli oldukları için eğitmekten korkan, devletler, hükümetler ya da kişiler zamanla “vay be adamlar o dönemde bile neler yapmış” diyerek kendisine ait olmayan geçmişi, gururla alkışlayan fakat bir türlü öve öve bitiremediği bu geçmişten esinlenip de hayatına ya da başka bir hayata bir tuğla koymadan yaşayan ve göçen “mahalle yansa saçını tarayan” bir güruh yaratmayı başarmışlardır.
Şimdi bu güruh ise; gündemde karşılaştığı adaletsizliklerden yakınırken, iki lafın belini kırdığı, aynı yemeği yediği, aynı yolu gittiği arkadaşına, adaletsizliğin en büyüğünü armağan eden; kendi çıkar çatışması yüzünden kazığın en yağsız tarafını layık gören, narsisizme bile kafa atacak kadar düşmanca ve andaval oluşumlardır. Bilge uygarlıkları cehaleti ile yok eden zihniyetten farksız olduklarını bilirler ama inkâr ederler. Destursuz bir şekilde senin hayatına, geleceğine ya da günün herhangi bir anına bile getirdikleri sadece kaos olur. Üstelik bu kalabalığın değil sadece çevrene; dünya nüfusuna yayıldığını düşündüğün zaman işte acı gerçeklere “asittiiirr” diyorsun. Çünkü işgalcilikleri her anlamda DNA’sına işlemiş olduğu için zamanını, paranı, hayallerini, fikirlerini çalmayı ve işgal etmeyi normal insan ilişkisi olarak kabul ederler. Tabii canım ne demezsiniz…
İyilik abidesi insanların iflahını kurutan bu varlıkların korkutucu sayıya ulaşmış olmasının nedenlerinden biri, çıkar doğrultusunda işler hale gelmiş insani ilişkileridir ve o kimseler içinde samimiyeti ve iyi niyeti barındıran insanları kullanmakta ve üzerine basarak bir yerlere gelmekte kendilerini özgür hissederler. Anlayacağınız; kapılarımızı açık bırakıp yattığımız zamanlardan, fikrimizi bile açmaya korktuğumuz zamanlara getirdiler. Kalanlar da sesini çıkartmayıp öylece izledi tabi.
Mesela, yakın zamanda Nexflix’te bir belgesel izledim ve belgeseli; zamanın birinde, sirke benzettiğim bir ülkede devlet başkanlığı yapmış; programlara konuk olup “sizden biriyim, sizler gibiyim” raconunu ince ince kesen; her zaman barışçıl tavırlarla etrafına gülücükler saçan “çikolata renkli başkanımız” Barrak Obama anlatıyordu. İnsanların doğayı, birbirlerini katletmesinden dolayı -yarım dudak tebessümü ile- üzgünlüğünü paylaşıyordu… Dünya’da hayvanlar üzerinde deneyler yapan ikinci ülke olarak yerini alan Amerika’nın devlet başkanı yakınıyordu… Yasa dışı silah ticaretinin de en çok cirit attığı dönemin başkanı biz insanlık ve doğa için endişeleniyordu. Ah kıyamam…canım…
Dünya nüfusuna yayılmış olan bu samimiyetsizlik ve olan biten felaketlere karşı umursamazlık, bizleri daha büyük felaketlere gebe bırakıyor ama birileri buna yarım ağızla “we should save the World” diyor… Indeed bro!
Hadi bunu geçtim de…
Peki pek sevgili ve tek hücreli kardeşim…
Kendini eğitmek, yetiştirmek ve geliştirmek zor bir durummuş gibi ya da anlaşılması zor bir kavrammış gibi davranmanın, görmezden gelmenin sana faydası olmadığı gibi; senin dışında yaşayanlara zarar verdiğini bilmiyor musun? Yemek, üremek, tüketmek dışında Bob Ross abimiz gibi “belki de burada bir beyin hayatımızı güzelleştirir” diyebilirsin. Böylelikle birilerine ya da çevreye faydalı olduğunu hissetmek sana iyi gelebilir. Ama işte ya güce ya da yarım akıllı televizyon programlarına, dizilerine ya da bağımlısı olduklarına kölesin. Onlar ne derse o…(!) Yoksa “ye-iç-yat” kombinasyonu ile yaşamak varken ne gerek var düşünüp sorgulamaya değil mi?
Ama üzülmeyin!
Vicdanınızdaki malzemeler ile sizler de kolayca insan olabilirsiniz.
Belki kiminiz bunları okurken, kendi dışında herkesi bir kefeye koydu ya da tecrübelendirdiği kimi şahsiyetleri gözünde canlandırdı ancak üzgünüm; istinasız insan türü böyle. Yani sokaktaki hayvanlara edilen zulme klavye şövalyeliği yaparken, doğa için kıçını yırtar, başka insanların fikir haklarını kollarken; kalan zamanını, başkalarının ya da dibindekilerin hakkına, geleceğine, fikirlerine kastedecek şeyler yapmak için harcıyorsan, kardeşim sen de diğer saydıklarım gibi insanlığın huzuru için ciddi bir tehditsin. O yüzden lütfen suçu kendinden alt gördüğün, senden farklı düşünen insanlarda aramayı bırak. İlk önce kendine bak. Belki onlardan birisindir. Bunu bilemem. Bunun cevabını sen kendine ver, bana değil.
Anlayacağınız biraz değer yargılarımızın yönünü değiştirmek gerekir. Yoksa her gün bize 21 Aralık.
Konudan konuya atladım biliyorum ancak hayat; kıçında yaprak parçasıyla geleceğe ışık tutmuş erdem sahibi mayalardan, kıçını toplayamayan ruhu mayasızlara atladı, konudan konuya neden atlamasın?