Selam sizlere,
İçinde bulunduğumuz Ramazan Ayı sebebiyle bu hafta size “Savm/Siyam” yani bilinen adıyla “Oruç” konusunda düşüncelerimi paylaşacağım. Tabi klasik bir şekilde söze “Nerede o eski Ramazanlar?” diye sitem ederek başlamayacağım. Zira geçen zaman birçok şeyin değişmesini, dönüşmesini sağlıyor. Bugün benim değinmek istediğim nokta, o hatırlamak istediğimiz ramazanların bizlere neler kattığı. Başlığı bu yüzden böyle seçtim.
Bakara Suresi 183. ayette “SİZ EY imana ermiş olanlar! Siyam, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız (Takva) (Esed, Meal – Tefsir, 2007,İşaret) diye buyrulur. Medine’de nazil olan bu ayette kimi mütercime göre “sizden öncekiler” ifadesindeki kişiler “Yahudi ve Hıristiyan” olanlardır. Ve çoğu çeviri bu yönde yapılmış ve genel kanı bu şekilde oluşmuştur. Kur’an’dan önceki “kitap sahiplerinin” de aynı emirle farz olundukları kanısı genel kabul görmüştür.
Bize göre, burada ifade edilen “öncekiler” tıpkı birçok ayette geçen “sabikûn” gibi olanlar yani önde gidenler. Mekke’deki ilk 13 yıl boyunca Hz. Peygamber ile birlikte çile çeken, sıkıntılar yaşan o “çelik müminler”. Burada ayetin bağlamını, siyak ve sibakını, nüzul sebebini vs gibi etkenleri açıklamayacağım. Dileyenler ilgili tefsirlerden okuyabilirler.
Burada dikkat edilmesi gereken, ilk dönem müminlerin yaşadıkları sıkıntılar. Mekke oligarşisine /ayrıcalıklı kişilerin yönetimine karşı duran, tevhid noktasında sıkıntı çeken, eziyet ve işkencelere maruz kalan müminler. Bu insanlar, yerlerinden edilmiş, malları yağmalanmış ve hatta canlarına kast edilmiş insanlardır.
Günün belirli saat aralığında aç ve susuz kalmanın “bir anlamı” olmalıdır. Hz. Peygamber ile birlikte sıkıntılara göğüs geren, vahyi öğrenmek için ihtiyaçlarından vazgeçen müminlerin “yaşadığını” anlamamız gerekir. Şayet bir ritüel, mesajının dışında farklı bir anlam yüklenip uygulanırsa hakiki anlamından kopmuş olur.
Sabahtan akşama kadar aç kalıp, sonra şaşalı sofralara oturup, tıka basa yemenin makul bir yanı olabilir mi? Ritüel bize bir şey katmalıdır. Burada mesele “aç olanların” halinden anlamakta değildir. Bu çok romantik bir söylemdir. Kimse bir ay boyunca aç kalarak başkalarının halinden anlamaz. Siyam/Savm, belirli bir süre bir şeylerden beri durmaktır. Bu, hakikati öğrenmek için bir çaba ya da bir amaca yönelik yapılan eylemdir. Kimi zaman bilgiyi öğrenmek için yollara düşmek ve bu uğurda aç susuz mücadele etmek, kimi zaman ise batıl karşısında gerekeni söyleyip son sözü Allah’a bırakmaktır. (Bknz. Meryem’in Savmı)
Yaptıklarımızın farkında olmalıyız. Yüce Rab bir şeyi emretmişse muhakkak o “bizim içindir”, faydası bizedir. Ne borçtur ne zorunluluktur. Anlamı olan bir ritüeldir. Bizi Allah’a yakınlaştırmalıdır. Toplumsal olarak sorunlara çözüm bulmalıdır. Binbir çeşit yemeklerin hazırlandığı sofralara oturup, doyana kadar yemek değildir oruç. İnsan olarak acziyetimizin farkında olmaktır. O yüce Yaratıcıya yakınlaşmaktır. Oruçluyum diyerek sinirlenip sağa sola küfredip kızmak değildir. Bunu bahane ederek işten kaytarmakta değildir. İnsan orucu tutmaz, Savm insanı, insan kendisini tutar. Orucun manası budur. Kötü olandan kendini sakınmaktır.
Küçük bir ayrıntı daha. Kur’an bize dedikodu/gıybetin “ölü eti yemek” olduğunu söyler. Hucurat suresi 12.ayette bunu açıklar. O zaman bu pencereden baktığımızda “dedikodu” edenlerin oruçları bozulmuş oluyor. Zira “ölü eti” yiyorlar. Bu sembolik anlatım bile bize farkındalık noktasında çok şey kazandıracaktır.
Bu bağlamda bahsettiğimiz Savm/Siyam kavramına en güzel örnek, kutsal kitapta geçen Yeşaya’nın halkına söylediği şu sözlerdir;
“Diyorlar ki, ‘Oruç’ tuttuğumuzu neden görmüyor, isteklerimizi denetlediğimizi neden farketmiyorsun? Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, İşçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla sesinizi yükseklere duyuramazsınız. İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın isteklerini denetlemesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç, RAB’bi hoşnut eden gün diyorsunuz? Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, RAB’bin yüceliği artçınız olacak.”
Ramazan Ayı’nın ve Savm’ın, hakiki manasına varmak dileğiyle, önce kendi nefsime sonra herkes salık veriyorum. Kalp kırmayın, öfkenizi kontrol edin, sinirlerinize hakim olun, merhametli davranın, ailenizde, trafikte, ticarette, sokakta ve yaşamın her anında “kendinizi tutun”…
Esenlik dilerim