Hatay escort bayan

İstanbul Evden Eve Nakliye Adalar Evden Eve Nakliye Arnavutköy Evden Eve Nakliye Ataşehir Evden Eve Nakliye Avcılar Evden Eve Nakliye Bağcılar Evden Eve Nakliye Bahçelievler Evden Eve Nakliye Bakırköy Evden Eve Nakliye Başakşehir Evden Eve Nakliye Bayrampaşa Evden Eve Nakliye Beşiktaş Evden Eve Nakliye Beykoz Evden Eve Nakliye Beylikdüzü Evden Eve Nakliye Beyoğlu Evden Eve Nakliye Büyükçekmece Evden Eve Nakliye Çatalca Evden Eve Nakliye Çekmeköy Evden Eve Nakliye Esenler Evden Eve Nakliye Esenyurt Evden Eve Nakliye Eyyüpsultan Evden Eve Nakliye Fatih Evden Eve Nakliye Gaziosmanpaşa Evden Eve Nakliye Güngören Evden Eve Nakliye Kadıköy Evden Eve Nakliye Kağıthane Evden Eve Nakliye Kartal Evden Eve Nakliye Küçükçekmece Evden Eve Nakliye Etiler Evden Eve Nakliye Ortaköy Evden Eve Nakliye Maslak Evden Eve Nakliye Levent Evden Eve Nakliye Fındıkzade Evden Eve Nakliye Çapa Evden Eve Nakliye Aksaray Evden Eve Nakliye Mahmutbey Evden Eve Nakliye Merter Evden Eve Nakliye Kağıthane Evden Eve Nakliye Çağlayan Evden Eve Nakliye Cihangir Evden Eve Nakliye Taksim Evden Eve Nakliye Haramidere Evden Eve Nakliye Silivri Evden Eve Nakliye Kayaşehir Evden Eve Nakliye Başakşehir Evden Eve Nakliye Ataköy Evden Eve Nakliye Suadiye Evden Eve Nakliye Erenköy Evden Eve Nakliye Kurtköy Evden Eve Nakliye Bostancı Evden Eve Nakliye Küçükyalı Evden Eve Nakliye Maltepe Evden Eve Nakliye Ümraniye Evden Eve Nakliye Şerifali Evden Eve Nakliye Beykoz Evden Eve Nakliye Sarıyer Evden Eve Nakliye Şile Evden Eve Nakliye Zeytinburnu Evden Eve Nakliye Sultangazi Evden Eve Nakliye Sultanbeyli Evden Eve Nakliye Tuzla Evden Eve Nakliye Sancaktepe Evden Eve Nakliye Kozyatağı Evden Eve Nakliye Göztepe Evden Eve Nakliye Anadolu yakası Evden Eve Nakliye Avrupa yakası Evden Eve Nakliye Florya Evden Eve Nakliye Şirinevler Evden Eve Nakliye Yenibosna Evden Eve Nakliye

Ömer Öksüz
Köşe Yazarı
Ömer Öksüz
 

Mülteci sorunu nereye kadar devam eder?

Merhaba değerli okurlar; Bilindiği gibi ülke gündemini meşgul eden konulardan birisi de “mülteci” meselesidir. Savaş, işgal vs. gibi etkenlerden dolayı vatanlarından ve yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kalan insanların verdiği yaşam mücadelesidir. Bugün ülkemiz, sadece sınırlarımızda değil Avrupa’yı da kapsayan en büyük mülteci olaylarından biri ile karşı karşıyadır. Adına mülteci, göçmen veya sığınmacı deyin nasıl tanımlanırsanız tanımlayın fakat bu insanlar topraklarından ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Peki, gerçekten durum böyle midir? Türkiye tam manasıyla bir iltica ülkesi konuma gelmiştir. 1900’lü yıllarda ve sonrasında meydana gelen göçler ve mübadele ile bu topraklar herkesi kabul etti veya etmek zorunda kaldı. Adalar’dan göçenleri, Balkanlardan gelenleri, o günkü şartlarımız ve ekonomik durumumuz yeterli olmasa da bir şekilde ülkemize aldık ve misafir ettik. Hatta sonrasında gelenlerin ülkeye olan katkıları ile ekonomik olarak bir şekilde faydalandık ve faydalanmaya devam ediyoruz. Mesele gelenleri ağırlamak değil aksine gelen insanların içinden konum sahibi, yetkinliği olanları istihdam edip ülke menfaati için kullanmaktır. Önümüzdeki yıllarda Suriyeliler, Afganlar veya diğerleri böyle bir rol oynarlar mı? bunu zaman gösterecektir. Ülkeyi yönetenler ve güvenlik birimleri akıllıca davranır, kontrolsüz sızlamaları denetleyebilirlerse, bu mülteci akını Türkiye için yeni yeni kazançlar sağlayabilir. Kazanç tabi ki insanları “ucuz” paralara çalıştırmak değildir. Asıl kazanç, içlerinde doktor, mühendis, bilim insanı, öğretmen vs. olan insanların ilgili yerlerde değerlendirilmesidir. Nasıl meydana geldiği hâlâ tam olarak çözülemeyen Arap Baharı sonrası dönemde, Avrupa Birliği ciddi bir sınav vermiştir. Türkiye bu sürede resmen “tampon ülke” olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız bu ciddi mülteci akınından kurtulmak için soğukkanlı olmak, geleneksel toplum yapısını korumak ve devlet yapısına sahip çıkmak, buna zarar verecek etkenleri bir şekilde durdurmak ve takip etmek zorundayız. Fakat bunu yapabilecek “milli şuur” sahibi insanların olması gereklidir. Sadece yönetime ve güvenlik güçlerine değil, aynı zamanda vatandaşlara da ciddi bir sorumluluk yüklenmelidir. İktidar, Suriyeli mültecilere vatandaşlık veri, kapılarını açarken gerçekten samimi bir eylem içinde midir yoksa Avrupa Birliği’nin taleplerini yerine getirme derdinde midir? Bunun cevabını zaman gösterecektir. Bu durum sosyolojik olarak ele alınabilir. Vaktiyle Türk işçilerinin ülkesine gelmesi ve Almanya’ya yerleşmeye başladıklarında aynı endişeyi Almanya hükümeti ve vatandaşları da duymuş olmalılar. Fakat Almanya, bu durumu zamanla kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış ve kontrol sağlamıştır. Şimdi ülkesinde bulunan Türklerin, vatandaşlar olarak ciddi hakları vardır. Tabi bunun diğer bir nedeni, Türkiye’nin Arap ülkelerine göre daha gelişmiş ve modern olmasıdır diyebilir miyiz açıkçası bilmiyorum. Bir şekilde bu mülteciler ülkeye geldiler ve yerleştiler. Kimileri iş sahibi oldular kimileri ise yetkinliklerine göre belirli görevlere getirildiler. Aynı zamanda ülkeye bir “Arap Kültürü” de gelmiş oldu. Fakat asıl değinmek istediğimiz nokta, sosyal hayatı etkileyen ve giderek ciddi bir sorun teşkil eden “taciz” olaylarıdır. Bu konu, ülkenin “sinirleri” ile oynanacak hale gelmiştir. Türk halkının örf ve adetlerine aykırı görüntülerin sosyal medyada dolaşması ve sanki “kasıtlı” yapılıyormuş gibi gözümüze sokulması insanların canını yeterince sıkmaktadır. Kâh çekilen videolar kâh sahillerde oluşan görüntüler muhafazakâr milliyetçi kesimi rahatsız etmektedir. Tekrar edelim ve ister kabul edelim ister etmeyelim Suriyeli mülteciler ülkede yerleşecekler, yerleşiyorlar. İş sahibi olup dükkân açıyorlar ve açacaklar. Belki de akrabalık bağı kuracaklar. Okullarda okuyup mezun olacaklar. Tüm itirazlara rağmen görevlere gelecekler. Bu süreç, iktidar tarafından iyi yönetilmeli. Kendi tabanlarına şirin gözükmek için “cadı avına” çıkmamalı fakat aynı zamanda halkının refahını korumak adına ciddi önemler almalıdır. Ülkede ciddi bir “muhafazakâr milliyetçi” potansiyeli vardır. Ve bu potansiyel bazı çevrelerce olumsuz yönde kaşınırsa önümüzdeki zamanlarda çok daha ciddi problemlerle karşılaşacağımız kesindir. Artık mülteci sorunu gerek siyasiler ve gerekse sosyologlar tarafından geç olmadan önlem alınması gereken bir sorun olarak algılanmalıdır. Aksi takdirde vahim sonuçlar kaçınılmazdır. Savaşlarda en çok kadınlar, yaşlılar ve çocuklar etkilenmektedir. Bunun dışında kalanlar ise kendi ülkelerini savunmalıdırlar. Bu insanlarda “vatan savunması” gibi bir gelenek tam olarak olmadığından, Suriyeli gençlerin bu şuuru kavrayıp ülkelerini savunmaları elzemdir. Esenlikler dilerim.
Ekleme Tarihi: 08 Mayıs 2022 - Pazar

Mülteci sorunu nereye kadar devam eder?

Merhaba değerli okurlar;

Bilindiği gibi ülke gündemini meşgul eden konulardan birisi de “mülteci” meselesidir. Savaş, işgal vs. gibi etkenlerden dolayı vatanlarından ve yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kalan insanların verdiği yaşam mücadelesidir. Bugün ülkemiz, sadece sınırlarımızda değil Avrupa’yı da kapsayan en büyük mülteci olaylarından biri ile karşı karşıyadır. Adına mülteci, göçmen veya sığınmacı deyin nasıl tanımlanırsanız tanımlayın fakat bu insanlar topraklarından ayrılmak zorunda bırakılmıştır.

Peki, gerçekten durum böyle midir?

Türkiye tam manasıyla bir iltica ülkesi konuma gelmiştir. 1900’lü yıllarda ve sonrasında meydana gelen göçler ve mübadele ile bu topraklar herkesi kabul etti veya etmek zorunda kaldı. Adalar’dan göçenleri, Balkanlardan gelenleri, o günkü şartlarımız ve ekonomik durumumuz yeterli olmasa da bir şekilde ülkemize aldık ve misafir ettik. Hatta sonrasında gelenlerin ülkeye olan katkıları ile ekonomik olarak bir şekilde faydalandık ve faydalanmaya devam ediyoruz.

Mesele gelenleri ağırlamak değil aksine gelen insanların içinden konum sahibi, yetkinliği olanları istihdam edip ülke menfaati için kullanmaktır. Önümüzdeki yıllarda Suriyeliler, Afganlar veya diğerleri böyle bir rol oynarlar mı? bunu zaman gösterecektir. Ülkeyi yönetenler ve güvenlik birimleri akıllıca davranır, kontrolsüz sızlamaları denetleyebilirlerse, bu mülteci akını Türkiye için yeni yeni kazançlar sağlayabilir. Kazanç tabi ki insanları “ucuz” paralara çalıştırmak değildir. Asıl kazanç, içlerinde doktor, mühendis, bilim insanı, öğretmen vs. olan insanların ilgili yerlerde değerlendirilmesidir.

Nasıl meydana geldiği hâlâ tam olarak çözülemeyen Arap Baharı sonrası dönemde, Avrupa Birliği ciddi bir sınav vermiştir. Türkiye bu sürede resmen “tampon ülke” olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız bu ciddi mülteci akınından kurtulmak için soğukkanlı olmak, geleneksel toplum yapısını korumak ve devlet yapısına sahip çıkmak, buna zarar verecek etkenleri bir şekilde durdurmak ve takip etmek zorundayız. Fakat bunu yapabilecek “milli şuur” sahibi insanların olması gereklidir. Sadece yönetime ve güvenlik güçlerine değil, aynı zamanda vatandaşlara da ciddi bir sorumluluk yüklenmelidir.

İktidar, Suriyeli mültecilere vatandaşlık veri, kapılarını açarken gerçekten samimi bir eylem içinde midir yoksa Avrupa Birliği’nin taleplerini yerine getirme derdinde midir? Bunun cevabını zaman gösterecektir. Bu durum sosyolojik olarak ele alınabilir.

Vaktiyle Türk işçilerinin ülkesine gelmesi ve Almanya’ya yerleşmeye başladıklarında aynı endişeyi Almanya hükümeti ve vatandaşları da duymuş olmalılar. Fakat Almanya, bu durumu zamanla kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış ve kontrol sağlamıştır. Şimdi ülkesinde bulunan Türklerin, vatandaşlar olarak ciddi hakları vardır. Tabi bunun diğer bir nedeni, Türkiye’nin Arap ülkelerine göre daha gelişmiş ve modern olmasıdır diyebilir miyiz açıkçası bilmiyorum.

Bir şekilde bu mülteciler ülkeye geldiler ve yerleştiler. Kimileri iş sahibi oldular kimileri ise yetkinliklerine göre belirli görevlere getirildiler. Aynı zamanda ülkeye bir “Arap Kültürü” de gelmiş oldu. Fakat asıl değinmek istediğimiz nokta, sosyal hayatı etkileyen ve giderek ciddi bir sorun teşkil eden “taciz” olaylarıdır. Bu konu, ülkenin “sinirleri” ile oynanacak hale gelmiştir. Türk halkının örf ve adetlerine aykırı görüntülerin sosyal medyada dolaşması ve sanki “kasıtlı” yapılıyormuş gibi gözümüze sokulması insanların canını yeterince sıkmaktadır. Kâh çekilen videolar kâh sahillerde oluşan görüntüler muhafazakâr milliyetçi kesimi rahatsız etmektedir.

Tekrar edelim ve ister kabul edelim ister etmeyelim Suriyeli mülteciler ülkede yerleşecekler, yerleşiyorlar. İş sahibi olup dükkân açıyorlar ve açacaklar. Belki de akrabalık bağı kuracaklar. Okullarda okuyup mezun olacaklar. Tüm itirazlara rağmen görevlere gelecekler. Bu süreç, iktidar tarafından iyi yönetilmeli. Kendi tabanlarına şirin gözükmek için “cadı avına” çıkmamalı fakat aynı zamanda halkının refahını korumak adına ciddi önemler almalıdır. Ülkede ciddi bir “muhafazakâr milliyetçi” potansiyeli vardır. Ve bu potansiyel bazı çevrelerce olumsuz yönde kaşınırsa önümüzdeki zamanlarda çok daha ciddi problemlerle karşılaşacağımız kesindir.

Artık mülteci sorunu gerek siyasiler ve gerekse sosyologlar tarafından geç olmadan önlem alınması gereken bir sorun olarak algılanmalıdır. Aksi takdirde vahim sonuçlar kaçınılmazdır.

Savaşlarda en çok kadınlar, yaşlılar ve çocuklar etkilenmektedir. Bunun dışında kalanlar ise kendi ülkelerini savunmalıdırlar. Bu insanlarda “vatan savunması” gibi bir gelenek tam olarak olmadığından, Suriyeli gençlerin bu şuuru kavrayıp ülkelerini savunmaları elzemdir.

Esenlikler dilerim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sizinsesiniz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.