“Artist, sanatçı veya sanatkâr; sanat ile uğraşan kişi. Edebiyat, müzik, resim ve daha birçok farklı sanat dalı ile uğraşan kişiler için kullanılan ortak addır. Sanattan önce, sanatçının ruhu vardır. Sanatı bu ruh yaratır. Sanatçı, duygularının dünyası yanında ruh ve ihtiyaçlardan doğmuş bir âleme de biçim verir.” (Alıntı)
Burada nutuk atacak değilim ancak yine hepimizin unuttuğu, görmediği ve görmesi gerektiği belki de görmek istemediği şeylerden bahsedeceğim. Son yazımda sanatçının tarif edilmesinin derya deniz olduğunu yazmıştım. Bunu biraz daha açmak, dilimin döndüğünce bendeki tanımın bir kısmını aktarmak istiyorum.
Bana göre; işini düzgün yapan, çevreye ve topluma karşı duyarlı, faydalı olan; toplumun ya da sosyal çevresinin kaygılarına sadece duyarlı kalmayıp bunun için çözüm üreten, en azından mücadele eden her bir birey benim gözümde sanatçıdır. İşini düzgün bir şekilde yapan bir inşaat ustasından tutun da gerçekleri görmemizi sağlayan bir oyuncuya ya da hastasını gerçekten dinleyerek reçete yazan doktora kadar. Bunun temeli kendini sevmek ile başlar.
“Sevmek” dediysem de öyle egosu ile boğulmuş, kendinden başka kimseyi önemsemeyen insan müsveddelerinin yaptığı gibi değil. Bu kimseler kendini beğenmek ile kendini sevmeyi karıştıran tek hücreli canlılar olarak bu gezegende yerini almış ve ne yazık ki sayıları gittikçe çoğalanlardır. Burada kendimce tanımladığım ahlâki bir çizgi mevcut. Bu çizgiyi aşanların dünyasında bir avuç “iyi niyet” mücadele etmekte ve maalesef kaybetmekte.
Ahvalini hiç iyi görmediğim ayrı bir mevzudur bu!
İnsani değerlerin ehemmiyeti çocukluktan başlar ve bu değerlerin tanımını ve önemini aktarabilecek iki ayrı unsur mevcuttur. Birincisi ve en önemlisi ebeveyn, ikincisi de ilkokul öğretmenidir. İnsan olma gayretimiz onlar ile başlar, çünkü ilk onları tanıyoruz. Ancak bu iki önemli unsur da bu konuda kendilerini yetiştiremedi ise, bireyin etik geleceği domino taşı gibi birbirini etkileyen, bir neslin bir diğerini devire devire devam ettiği kısır bir döngüye dönüşür. Bundan sadece kendisi etkilenmekle kalmaz, toplumu da olumsuz yönde etkiler hatta kimileri bu ahlâki debelenmeyi bir adım ileriye taşıyarak tehdit oluşturur.
Günümüzde bunu sokaklarda, haberlerde, sosyal mecralarda görmeniz mümkün ve hatta muhatap olmak zorunda olmanız kaçınılmazdır.
Hâl böyleyken gelişim çağı boyunca bu değerlere karşı bilinçsizliği hayatını kötü etkilemiş, çevresine kendini kanıtlamakta ve kabûl ettirmekte zorlanmış hırsına yenik düşüp öfkelendiğinden ötürü davranmayı bile bilmeyen bireyler oluşur. Hele ki bu kimseler kazara bir statü sahibi olursa işte o zaman “ne oldum delisi” olur, kartvizitten ibaret hayatları ile çevresine, topluma yaka silktirir. Bu tür organizmaları anlamaya çalışmak zamanınızdan, sabrınızdan ve hatta sağlığınızdan alacaktır. Bu sebep ile tüm toleransınızı yanınıza alıp, sessizce oradan uzaklaşmak en doğrusu.
Bu işe gerçekten gönül vermiş, sahip olduğu yeteneği ile karakterini doğru orantılı devam ettiren dostlarım ve büyüklerimi tenzih ederek; bahsettiğim bu zat-ı muhteremlerin bol olduğu, benim de içinde bulunduğum müzik sektöründe; yaptığı işe, çaldığı enstrümana ve en önemlisi de emeğini sunduğu topluma son derece saygısız, seviyesiz ve ne oldum delisi olanlar.
Meslektaşının hakkını savunmak yerine arkasından kuyular kazıp yüzüne gülme gevşekliğine sahip, burnundan kıl aldırmaz tutumundan kaçınmayan ancak 100-200 lira indirim için arsızlaşıp “sanatçı indirimi” (ne demekse) talep eden, bir duruşu olmayan, bir şeyi temsil etmeyen ve savunacağı bir fikri olmayan, tüm bu yaptıkları ve yapmadıkları ile sanatçı tanımını yerle bir eden müzisyen değil, çalgıcı zihniyetli insanların varlığı oldukça size sunulan sanat ve sanatçı her daim yanlış algıya sebebiyet verecektir.
Sap ve samanı ayırmak lazım.
Özetle; kendini sanatçı, sanatsever vs. olarak tanıtarak vaktinizi ve sanata olan duyarlılığınızı çalmaya çalışan tatlı su kurnazlarına itibar etmeyiniz.!!!